28 Kasım 2009

Berbat Sanatlar


(Yalnızsam yalnızım işte, yok, bombalarım belime sardığım.
Yorgunsam yorgunum, bak, yola çıktığım yer, az önce
vardığım.)

Kafiye yerine, anasonlu nefeslerle fısıldanmış büyü cümleleri ve en az Abra-kadabra kadar da afili hani. Abra-kadavra, hiç olmazsa öldükten sonra işe yara.

Cenin gibi durma öyle yatağımda, hiç cenin görmedim ama bahse girerim daha fazla kıvrılamaz bir varlık, izlenmekten, utancıyla. Hem yanına da yatamıyorum böyle bak, bırak –kaşığı-, temas etsin vücudum yeter soğuk yatağıma. Kendi tarafını ısıtmışsın sadece. Haksızlık bu ama…

Her dem yeşil, her dem buğulu… Bir çiçeğin kartvizitinde ne güzel… Sokak köpekleri familya tanımıyor ama. En güzel –hoşt- kendine söylediğindir, kendini, olmayacak şeylere ısrar ederken yakaladığında.

Yok, bombalarım belime sardığım, sadece düşünceler şimdi parmaklarımın ucunda, yarın bacaklarımın arasında. Bak, yola çıktığım yer, az önce vardığım, işte duruyor orda belki komodinin üstünde, belki bir akşam yemeği sırasında.

Karıştırdım cümleleri, retoriğe bağlamak için bile geç artık, birbirine düşürdüm tüm orospu çocuklarını bak küfür de ediyorum artık ne yazık. Kaç şişe şarap sonra doğacak bu güneş? Kaç, karanlıkla kızılın kesiştiği yerden doğacak öldüklerin, -aşk-, her zaman mı sonunda benim kaybettiğim bir kazanım olacak? Sev, sevilerde her şey ve servilerde sevimsizliğin (ve) aliterasyon ne berbat bir sanattır kötü yapıldığında.

(Şimdi senden bahsetmezdim ama hangi kelimeyi bassam yarama, dudakların. Hangi harfle bitsem son harfi adının…
Şimdi senden bahsedemem "zira" başka hayalleri de vardır, son sözünü söyleyemeyen bir kadının.)

Sitem dolu cümlelerim, kayganlaşan ağzımda yapışkın, beynimde meyhane şarkıları. Elindeki sigarayı atmazsan bir an önce, ben de yakarım bir tane, -ki- çekemezsin beni alkolle yavşayan akşamlarımda sigara tütsüyle. En çok unuttuğun o kokular –ki- biraz daha keskinleşen her unutulduğunda.

Yok, bombalarım belime sardığım. Benden korkma...

Hiç yorum yok: