16 Ocak 2010

Herkes Biliyor


Herkes biliyor aslında ‘git’ demek istediğini..
Sadece ağzından çıkan kelimeler farklı , herkes biliyor.

Yıkılmasıyla başlamaz ki hikayesi, bir kubbenin!!
Ne kadar soğuk da olsa lazımdır duvarları...
Ve içinde yaşanan hayatlar, oynanan oyunlar, çalınan şarkılar...
Lazımdır...
Ve küfürler lazımdır...

Dert etme , herkes biliyor artık o sütyenler sayesinde
Koca memeli olduğunuzu..
Yorganın altında ondan çıkartamıyorsunuz elbiselerinizi
Herkes biliyor...

Ama söylememeliyim bunu şimdi…

Söylenecek olan kafiyelerdi değil mi bir şiirde?

Kırık sesiyle bir kadın, çirkince bağırırdı
Uğramazdı güzellik, kirli gamzelerine
İçki kokan masada, belayı çağırırdı
Kimbilir kaç lira tutuşturuldu ellerine..


Yok olmadı bu...

Gözlerin kun rengi, bakışlar bilmiş
Ellerin bir martı, simit ellerim
Bak bu Kur’an, tam da şu dağda inmiş
Gel, yaklaş, müstakbel eski sevgilim...


...

Hayır, anlatacaklarım bunlar değildi..

Uzakta olduğundu anlatmam gereken..
Uzakta olduğun...
Ne yapsam olmuyor...
Kusura bakma,
Sana şiir yazmak için
Fazla sarhoşum.



'06 - İzmir

10 Ocak 2010

Karanlık

Gündüz sessizliğin ağa babası, gizemin kralı olursan, gece yalnızlıktan ölürsün böyle. Sesin güzel ama konuşmadıktan sonra neye yarar. İyi sevişiyosun belki ama sevişmedikten sonra... Çok karanlık değil aslında arka bahçenin ışıksızlığı. Elektrik yokken daha aydınlıkmış ortalık diyolar bi ay varmış öyle böyle değil gündüz gibiymiş her yer. Biz elektriği bulduktan sonra karartmışız her yeri. Biz konuşmayı öğrendikten sonra, başlamışız susmaya.

Her merhaba anlamsız kılıyor kendinden sonraki cümleleri. Merhaba nasılsın? İyilik ne olsun... cümle zayiatı, enerji kıyımı. Bakmayın lan işte birbirinizin suratına, biraz delikanlı olun ve çıkarın arkadaşınızın sırtından az önce sapladığınız kurşunu. Birbirinizin suratına siktir lan lar fırlattıktan sonra öyle güzel olacak ki her şey. En azından iki yüzlülüğünüz kalmayacak ve siz sadece becerebildiğiniz kişi olduğunuzda, dert etmeyi bırakacaksınız, sebepsiz bir ölümü.

Yusuf ölmüş, Nida ölmüş... Ulan hüda ölmüş haberiniz yok. Bi tek Nietzsche ye mi mantıklı gelmiş bu fikir yoksa kimse seslendiremiyor mu bu aleniliği. Nida nın fotoğraflarına baktım bugün. Başı çok açıktı. Ve dahası alnı da açıktı. Ve daha dası alnı açık binler ölüyordu ve biz sadece üzülüyorduk. Biz üzülmeye programlanmış bir neslin betasıydık, ve alfa ya daha çok yolumuz vardı. Biz deneme sürümüydük ve deniyordu herkes her gece her gündüz.

Kandırmayın kendinizi hüda öldü oğlum. Ne tuttuğun oruçtan keyif almak şimdi, ne vefa gösterdiğin insandan iyilik beklemek. Tek başınasın bundan sonra. Ya öldükten sonra ismin yankılanacak kalabalık meydanlarda, ya ağlayan sadece baban, sahici bir acıyla.

Gündüz sessizliğin ağa babası, gece yalnızlıktan kemiklerini kemiren adamlar. Kendinizi yiyip bitirdiğinizde bile hala anlayamamış olacaksınız, doğru olanı yapıp yapmadığınızı.

1 Ocak 2010

Eskiz Defteri-2


Sadakatimin dizginleri benim elimde
Benim gözlerim, gözlerine bakan
Hatırlıyorum Vermont'u
Ve diğer komik, utanç dolu günleri.

Bugün telaşlısın her zamankinden
Oysa vermeye hazırım ben tüm servetimi
Utangaçlık mı yoksa? Ona da tamam.
Tek, kabullen sana aidiyetimi

Vurma, yalvarırım vurma
Genç bir kızı sevgilisi öldürmemeli
Anlayamıyorum hiddetini, vurma,
Seviyorum seni.

Hiç doğmamalıydın dedi, son kez öperken.
bir iltifat mı hakaret mi?
kırmızı mı üstünde yattığım toprak?
yoksa az önce sıçrayan kanın rengi mi?

Adım Chatea, beni böyle çağırırlar
Dirseğimdeki iz dün akşamdan
Kulaklarım senin sesinle dolu
Ruhum nice zamandır ölü

---------------

Ellerinden tutup, nehre doğru yürüdü onunla
beyaz elbisesi içinde aşırı güzel göründüğünü söyledi
bir garip ıslık uzun saçlı adamın dudaklarında
Rüzgar savuruyordu kadının eteklerini

Kırmızı motifli bir beyaz elbise
Gösterir tüm evrene esmer bir kadının güzelliğini
Su seslerini duyabiliyorlar nerdeyse
Hissediyorlar yaş toprakların serinliğini

Sazlıklardan geçerken yan yanalardı
Sarı ayakkabısı ıslandı uzun saçlı adamın
Kuş sesleri duydular çok uzaklardan
Martılar olmalı.

Vahşi bir çiçeği takıp kadının kulağına
Mavi karanfillerin bulunduğu o yere geldi.
Büyük bir taş alıp vurdu kafasına
Hissedene kadar durmadı son nefesini

Öptü son kez, ikasının gururuyla
Tanrı diye haykırdı, gör yaptım işte
Gör, tapınmaya değer değilsin
Yaratmaksa iş, ölümü yarattım ben de

Ellerine baktı, Kırmızı ellerine
aklından geçenleri yapan ellerine
yıkadı cinayetini nehrin suyuyla
temizlendi düşünceleri

Bir resim var, ağustos başlarında çekilmiş
iki sevgili, gülümsemişler
biri öldürmüş duraksamadan
ötekini öldürmüşler.

---------------

Adım Pierra, beni böyle çağırırlar
Tanrılık vasfım dün akşamdan
Tüm kulaklar benim sesimle dolu
Ölenler benim irademle ölü

Beyaz elbiseli esmer kadınlar olmamalı
Dudakları alev atmamalı bir kadın öpüşürken
Chatea lar doğmamalı
Sadece biraz daha düzelttim dünyayı

Düşerken kolların incindi mi?
Korkmadın ya burnundan kanlar akarken.
Kavakların hışırtısından duyamıyorum seni
Biraz daha bağır yalvarırken

Bir kaç gündür bu kafa karışıklığı
Belki aylardır, bilmiyorum
insanların tasvip ettikleri değil beğendiklerim
Sizlerin gördüğü renkler değil gördüklerim

Öpüştük on dakika kadar
Ona Vermont'ta geçirdiğimiz o günü hatırlattım
Gülümsemek çok yakışıyor dudaklarına
Büyük bir taş bulmalıyım