10 Ocak 2010

Karanlık

Gündüz sessizliğin ağa babası, gizemin kralı olursan, gece yalnızlıktan ölürsün böyle. Sesin güzel ama konuşmadıktan sonra neye yarar. İyi sevişiyosun belki ama sevişmedikten sonra... Çok karanlık değil aslında arka bahçenin ışıksızlığı. Elektrik yokken daha aydınlıkmış ortalık diyolar bi ay varmış öyle böyle değil gündüz gibiymiş her yer. Biz elektriği bulduktan sonra karartmışız her yeri. Biz konuşmayı öğrendikten sonra, başlamışız susmaya.

Her merhaba anlamsız kılıyor kendinden sonraki cümleleri. Merhaba nasılsın? İyilik ne olsun... cümle zayiatı, enerji kıyımı. Bakmayın lan işte birbirinizin suratına, biraz delikanlı olun ve çıkarın arkadaşınızın sırtından az önce sapladığınız kurşunu. Birbirinizin suratına siktir lan lar fırlattıktan sonra öyle güzel olacak ki her şey. En azından iki yüzlülüğünüz kalmayacak ve siz sadece becerebildiğiniz kişi olduğunuzda, dert etmeyi bırakacaksınız, sebepsiz bir ölümü.

Yusuf ölmüş, Nida ölmüş... Ulan hüda ölmüş haberiniz yok. Bi tek Nietzsche ye mi mantıklı gelmiş bu fikir yoksa kimse seslendiremiyor mu bu aleniliği. Nida nın fotoğraflarına baktım bugün. Başı çok açıktı. Ve dahası alnı da açıktı. Ve daha dası alnı açık binler ölüyordu ve biz sadece üzülüyorduk. Biz üzülmeye programlanmış bir neslin betasıydık, ve alfa ya daha çok yolumuz vardı. Biz deneme sürümüydük ve deniyordu herkes her gece her gündüz.

Kandırmayın kendinizi hüda öldü oğlum. Ne tuttuğun oruçtan keyif almak şimdi, ne vefa gösterdiğin insandan iyilik beklemek. Tek başınasın bundan sonra. Ya öldükten sonra ismin yankılanacak kalabalık meydanlarda, ya ağlayan sadece baban, sahici bir acıyla.

Gündüz sessizliğin ağa babası, gece yalnızlıktan kemiklerini kemiren adamlar. Kendinizi yiyip bitirdiğinizde bile hala anlayamamış olacaksınız, doğru olanı yapıp yapmadığınızı.

Hiç yorum yok: